Filmle ilgili konuşacak çok fazla konu var ama fazla detaya girmeden yorum yapmak istedim. Filmi sinematografik olarak değerlendirmek yerine PR çalışması hakkında konuşmak daha mantıklı çünkü o kadar enterasan bir PR yapıldı ki ben de ister istemez arada kaldım. Arada…devamıFilmle ilgili konuşacak çok fazla konu var ama fazla detaya girmeden yorum yapmak istedim. Filmi sinematografik olarak değerlendirmek yerine PR çalışması hakkında konuşmak daha mantıklı çünkü o kadar enterasan bir PR yapıldı ki ben de ister istemez arada kaldım.
Arada kalmamın sebebi ise, Barbie filmiyle bu filmin aynı günde vizyona girmesi… Sosyal medyada bayağı geyik muhabbeti de döndü. Eh, ne diyelim Hollywood yine yaptı yapacağını.
Benim tercihim Nolan’ın filmine gitmekten yana oldu. Hem uzun zamandır sinemaya gitmediğim için hem de ilk bir Nolan filmini sinemada izlemek istedim.
Açık söylemek gerekirse filmden istediğim hazzı çok alamadım. Filmde görsel efekt kullanılmaması ya da film çekiminden IMAX kameralarıyla çekilmesi beni çok yükselten şeyler değil. Ki zaten bunun da çok fazla PR’ı yapıldı. Tabii ilk kez denenmesi, sinema tarihi açısından güzel ve özel bir durum. Ama bunlar tek başına filmi yücelten etkenler değil.
O kadar fazla diyalog vardı ki filmde artık bir yerden sonra altyazı okumaktan sıkıldım. Hikayeye girebilmek için fazlasıyla sabır gösterdim. Ama son yarım saat dışında çok fazla yükselemedim. Son yarım saatte ise beni tatmin eden en önemli olan unsur oyunculuklar oldu. Hikaye zaten ilgi çekici fakat işleniş olarak sanki bir Nolan filmi izlemedim gibi oldu. Bu filmin yönetmeni başka bir yönetmen olsaydı da çok farketmezmiş dediğimi hatırlıyorum.
Tarihi bir olay izliyoruz, Nolan filmi izliyoruz… Hani farklılık nerede? IMAX kameraları mı? Ya da filmde gerçek bir bomba patlatılması mı?
Nolan’dan izlediğim Dunkirk filminde daha çok etkilenmiştim. Tamam o film tamamen tarihi, bu film ise biraz daha biyografik olarak ayrılıyor ama öz aynı. Mesela Nolan orada 1 filmde sanki 3 film çekmiş gibiydi. Hava, deniz, kara… hepsi ayrı ayrı bir filmde 3 farklı roman okumak gibiydi. Bizi filmin içinde tutuşu, müzikler, çekim tekniği vesaire. Bu farklılığı Oppenheimer filminde hissedemedim.
Neyse çok sinematografik olarak ele almayacağım dedim ama kendimi açıklamam lazımdı. Daha değinilecek çok konu var ama lafı uzatmak istemiyorum. Filmin IMDb puanı benim için hiçbir anlam ifade etmiyor. Artık filmlere sadece sonunda ‘bu filmi tekrar izleyebilir miyim?’ Sorusunu soruyorum. Eğer cevabım evet ise o filmi defalarca izleyebilirim. Bu da demek oluyor ki filmi anlık değil uzun vadede aynı hazla izleyebilirim.
Yani sevdiğimiz şarkıyı her dinlediğimizde aldığımız farklı tat gibi.
Yoksa aynı şarkıyı yüzlerce kez tekrar tekrar dinleyen sadece ben miyim?